DOKUNAMADIĞIM SEVDAYA
Yavaş yavaş yürüyorum, yağan karın ritminde. Bastığım
her arnavut kaldırımında izim siliniyor. Ardımda kalan kalabalık sokaklarda tüketiyorum birşeyleri.
Karaçalıyor caddeler. Işıklar yanmaya başladıkça evlerde, kasvetim artıyor. Ayak sesleri çekildikçe,
ıssızlaştıkça ortalık daha da yükseliyor çaresizliğimin sesi..
Köşebaşını
dönüp, oturduğum binaya baktığımda tek ışığı yanmayan benim pencerem�
İşte yine aynı tokat,tek başınalığımı vuran anahtar sesi. Ölüm sessizliği
ve soğuk.
Akşam ne kadar dağılmış buralar. Yastıklar yerde, orda burda ıslatılan
kağıt mendiller, duvarda yan duran bir resim. Masada devrik şişe, kadehte birkaç damla kırmızı
kalmış öfkemden. Vazo kimbilir kaç gündür kırık duruyor kapının dibinde. İn cinle top oynamışım
kendimi kaybettiğimde belli ki.
Şarap kokuyor her taraf, çürümüş yaramı andırıyor mayhoşluğu. Meze
yapmak isteyipte, beceremediğim mektuplar kırışmış başucumda. Şiirler hep yarım.
Şarkılar bitmiş, son boşlukta ki cızırtılar inletiyor akşamın bu saatlerini.
Gece çöküyor, sensizliğim aydınlandıkça.
Uykunun en dayanılmaz saatlerine kafa tutarken
isyanlarla, içli bir ney çalıyor yıldızları savuran rüzgar. Eşlik edemiyor ritmi bozuk adımlarım.
Alabildiğine vuruyor sesini gönül duvarıma. Depremler büyüyor dolunayın gölgesinde, çatlıyor yatağımın
boş yarısı. Sessizce kucak açıyor yıldızlar gözlerine. Bakışın takıldı
aklıma, içimden geçeni bilmeden hani..Bilmiyorum kaçınca uykundasın,ben ise kaçıncı yalnızlığımda.
Geceyi toplayıp eteğime, nasıl çıkıyorum bilmiyorum berduş sabahlara. Soğuk bir
yastık hala başımın altında, hayallerimi tavana asmışım, erteliyorum. Ateşten
geceliğimi çıkarıyorum ayaz kesen bedenimden. Güneş yıldızları saklarken bir perde çekiyor
karabasanlarıma.
Yüzüme çarptığım bir avuç su arıtıyor karanlıklardan. Oysa ki
ıslattıkça gözlerimi, dudaklarım biraz daha kanıyor. Ne kadar serin olsa da bu şehir, kızgın
kumlar var ya tenime yapışan, kavuruyor. Yeşil gözlerinde ki soğukluk titretiyor ateşimi.
Yalpalıyor
güneş şehrin üstünde. Kayan yıldızların gümüş tozları ışıl ışıl
Marmara�nın çalkantılarında. İstanbul türkülerini söylüyor yeditepeden....yanık yanık
martı çığlıklarıyla.
Sen karşı kıyıda ki ukte sevdam, dokunamadığım,
uzanamadığım� Mart gülüşünle duruyorsun karşımda, parlayan güneşin, dondurucu soğukluğuyla
karşılıyorsun günaydınımı.
Ardımda kalan caddelere, kilitlediğim dört duvara
hapsettim görünmeyen yanımı. Karanlıklar zaten yalnızlığımın en büyük dostu. Haykırışlarımı
yutan bir girdap şu boş kağıtlar. Kalemim bekçisi olmuş sensiz yarımın. Kafiyeleri dizmek
için, şişeleri biriktiriyorum günlerdir, kızıl sevişleri içerek damla damla.
Ah bu geceler
olmasa, yosun gözlerini nasıl çalarım yağmur ormanlarıma. Adını nasıl dökerim?
Kalabalığına
dalıyorum şehrin. Gürültüsü o kadar suskun ki aslında isyanımın yanında.
Ben seni satırlara
gömüyorum, sen bilmediğim dünyanı buğulu gözlerine.
Şarkılarını söylerken bakıyorum
sana. Yumduğun gözlerinde, içli sesinde bilinmeyen yanını, yitik sevdalarını ve sende ki beni düşünüyorum..
Bilmiyorum var mıyım dudağından dökülen diyezli nağmelerde.
Kendime soruşlarım
başlıyor, nedenleri, niçinleri. Hayatı sorguluyorum, dünyanın dengesizliğini. Tabuları yıkıyorum
bir yandan, diğer taraftan olmazları beyaza buluyorum. Gerçekler ayaklarımdan tutuyor, adım atamıyorum
korkularımdan.
Karşına geçip küçük dünyamı açamıyorum sana. Ne sesim düşüyor gecene,
ne de gözlerim karanlıklarına.
Neden diyorum dünyaya gelmek için bu aceleciliğim ya da sen neden geç
kaldın sevdama.
Bakışlarında filizler, dudağında çatlaklarla İstanbul gibi doğruldukça
karşımda, canım yanıyor bebek yüzlüm�içim gidiyor,yanımda olup uzak durmana�
Tek
başımalığımı yüzüme vuran anahtar sesini unuttururcasına, şarkılarını
söyle��..
Onlar da olmasa katlanılmaz bu sevdaya�.
23/02/04... Arzu Altınçiçek --------------------------------------
BAŞKA BİR KADIN
kadınlarım vardı; saçları uzun, saçları kısa,
kadınlarım vardı, hepsi birbirinden başka,
her kadında başka bir ben
her kadında başka ayrıcalıklar bulurdum
alıp beni taşırlardı,
bir yerlerden başka bir yerlere.
kadınlarım vardı;
ve ben onlara toz kondurmazdım.
hepsi birbirinden değerli,
hepsi birbiribden güzel ve çekici.
belki de benim için öyleydi,
karganın yavrusuna bakışları gibi,
her kadın ;
gözümde başka bir güzellikteydi.
ve başka bir kadın, başka bir ben demekti.
duygu'yu sevdiğimde arkadaşlarım,
devrim'i sevdiğimde kitaplarım değişmişti.
mağazalarda giysi telaşındayken,
bana kadınlık yapan bambaşka biriydi.
her yol başka bir kadına,
her kadın imkansız bir vakaya dönerdi bende...
ve hayalimde hep,
başka başka kadınlar vardı.
ve ben onları severdim,
zikr ederdim düşüncelerimde.
severken birini, ihanet ederdim diğerlerine.
ne kadınlar çizdim, canlanmadılar,
''NE KADINLAR SEVDİM ZATEN YOKTULAR''
AZİZ ÖREK
----------------------------------------------------------------------------------------
kızıma mektup ( devam)
karne günlerimizdeki sevinçlerimizi,
nasılda paylaşırdık sevdiklerimizle.
hiç bir vasat dersinin olmadığını,
nasıl da anlatırdı annen gururla.
günler geçiyor, sen büyüyordun.
ilk öğretim lise derken,
üniversite kapılarına dayandın.
avukat olacam diye tutturmuştun,
ezilen bütün halkların haklarını koruma adına
avukat olacam diyordun.
saçlarımızdaki aklarla savaşırken
mezuniyet töreninde seni alkışlıyorduk
sana bişey söylüyeyim mi kızım
çocukluktaki kadar şirin değildin o yıllarda
gün geçtikçe bizden uzaklaşıp kendin oluyordun,
yani 'SU' oluyordun 'SU',adın gibi.
bitmedi kızım;
günün birinde
daha sonra hiç sevemediğim sevmek için de mücadele etmediğim
birini getirdin bana.
evleneceğim zat-ı muhterem bu diye
o gün bir gerçekle daha karşılaştığımda
kuytu bir yerde ağlamıştım size belli etmeden.
içim içimi yiyiyor kabullenemiyordum.
biricik aşkım kızımı,başkaları
alsın diye mi büyütmüştüm?
yıllar geçiyor zamanla alışıyordum bu duruma
hele birde torunlar yetişince,
ki her ne kadar senin yerini doldurmasalar da
acımı dindirdi diyebilirim sana.
günler geçiyor,
ve ben her gün, biraz daha
biraz daha yaşlanıyorum.
AZİZ ÖREK
-----------------------------------------------
kızım'a mektup
uykum kaçmıştı,daha sen gelmeden,
gözlerim tavanda seni düşünüyordum her gece.
baba olacaktım çünkü, cimcimeli bir kız babası.
nasıl bir duyguydu acaba, marakla seni bekliyordum.
saatler günler günler aylar kadar uzun sürüyordu.
derken, bir sabah vakti sen çıka geldin, hemde ağlaya
ağlaya
öyle çirkindin ki kızım
bumu bizim kızımız diye düşünüyordum öperken
seni.
zaman geçtikçe geçiyor,
hergün ,biraz daha güzelleşerek büyüyordun.
sabırsızlıkla baba diyeceğin günü bekliyordum.
işte o zaman gerçekten baba olacaktım
çok sürmeden o gün de geldi.
bir gün izlerken seni
ağzından o sihirli sözcük dökülüverdi.
ben,
yani, o baba dediğin kişi ne haldeydi biliyormusun
mutluluktan havalara uçuyordu
o duygu anlatılmaz kızım,
yaşanır ve yaşatılır.
o günleride geride bıraktığımızda
sen büyüdün ve okul çağına geldin
seninle okula gittiğimiz ilk günü hatırlarmısın?
hani sen ağlamıştın ve ben dersler bitene kadar
senle kalmıştım.
unutmassın değil mi!
nasıl unutursun?
AZİZ ÖREK
|
|
|
|
GÜNEŞİ UYANDIRMAKTAN GELİYORUM
Hep karanlığın gizeminde kaybetme nedenlerimi bulmaya
çalıştım. Tuttuğum nefeslerim geldi aklıma. Kelimeleri susturmak için yutkunmalarım. Bakışlarıma
düşmesin diye gün ışığı, gözlerimi yumardım. Dizlerimi bağlardım sana koşmamak
için. Ellerimi dolardım kendime.Yakarmak istemiyordum seni Tanrı�dan. Olmayacak duaya amin dememeyi çoktan
öğretti hayat. Beklentilerle hareket etmemeyi ve sadece susuyordum. Yapabildiğim en güzel ve bana ait en özel tavrımı
takınıyordum sana.
Sana ait güzeli-çirkini, iyiyi, kötüyü hazmediyor şimdi sevdam. Öğütüyorum
duygumu. Belki adını koymak için, belki olan adından caymak için. Sana uzak kalıyorum. Bu, kendime yakın
kılıyor beni. Kendimi mi senden çok seviyorum? Seni mi benden koruyorum? Bilmiyorum.. susuyorum...
Kaçışlarım
belki kendimden, belki bende ki senden... Tutsak kalmak istemiyorum duygulara. Çılgınlıklara karşı
direnci yok bedenimin.. Boşverdimciliği zaten öğrenmedim.
Zaman su gibi akıp gidiyor hüzün birikintimden.
Bir titreme beliriyor durgun sahillerim üzerinde. Düne kadar hep aynıydı gidişlerin. Beni bana, beni sensizliğe
bırakışların. Dingin sularımda işkencelerim başlardı. Boğulduğumu zannederdim
tenin yerine gözyaşımda. Kururdu sevdam pınarlarım boşaldıkça..
Ne demem gerek şimdi...
Nasıl şekillendirmeliyim elimdeki çamurdan hayatı.
Bir su döküp temizlemek mi? Ya da üstüme başıma
bulanmasına izin mi vermeliyim? Bu yüzden uyandırdım ya güneşi. Sensiz daha aydınlatsın diye
yolumu, sadece sen için çarparken üşüyen yüreğimi ısıtsın diye... Geldiğim tozlu yolları
arındırsın diye geceden.
Dedim ya, içim içime sığmıyor diye. Çocukluğumu yaşamaya
karar verdim bu sabah. Önce çamurdan heykeller yapmaya başladım. Gerçek hayattaki sanal yüzleri koydum. Sonra ruh
vermek için sanalda ki gerçek yürekleri. Küçük arabalar yaptım, bir de oyuncak bir tren. Canımı acıtanları
bindirip göndermek ya da sıkılanın binip gitmesi için. Misketlerimi yuvarladım balıklara. İp
atlattım kelebeklere. Topaç çevirir gibi çevirdim anılarımı. Pembe bulutları takıp yıldızlı
değneğime pamuk helvalar yapıyorum çocukluğunu özleyenlere. Şimdi yola çıkıyorum... sensiz
doğan güneşin tadını çıkarmaya. Eminim ki bundan sonra da tüm yalnızlar için ben uyandıracağım
güneşi...
AMA NE KOPTER!
Kocaman bir kuş catıların arasında büyük bir gürültüyle dönüp duruyor. Biz çocuklar oyunumuzu yarıda kesip, başımızı gökyüzüne kaldırdık ve kırmızı çatıların üzerinde dönüp duran büyük kuşu izlemeye koyulduk.
Beynim sulandı ben serçeyi ve kargayı bilirim ama bu büyük kuşu
daha önce hiç buğday tarlalarının
üzerinde uçarken görmedim. Dedemler başak tarlalarında kargalar ekinleri yemesin diye içi samandan, fötr şapkalı, kocaman elli
korkuluklar dikerler. Eklem yerleri yok diye mi korkar kargalar onlardan ben gibi. Ben yokken bu büyük kuş gitmiş olmalı ekin tarlalarına ,
o da korktu ondan besbelli.ondan korkusuna bir daha uğramamış olmalı ki ben göremedim. Kargalar daha cesaretli bundan
, korkuluk olsada tarlanın ortasında, ucundan, kıyısından ekinleri
yine dideleyip bırakırlar uzun gagalarıyla. Birkez televizyondan duymuştum bu kuşun adını. Helikopter!
Çevredekiler seslerini yükselttiler Alikopter.....!
- Yok ben televizyondan
Helikopter diye duydum bunun adını ... Eee bu kadar insan yalanmı söylüyor yani Alikopter deyipte. Ali yi ders kitaplarından biliyorum. Ali topu tut. Birde Veli yi bilirim arkadaşı , Ali topu atınca , Veli olanca hızıyla topa koşar ve tutar. Daha geçen hafta öğrendik bunu Ali topu at! Veli topu tut! Hic ayrılmazlar resimli ders kitaplarında birbirlerinden. Yok hayat Ali ve Veliyle başladı . O
zaman bu Heli kimki??? Bu kuşun
adi Helikopter olsun..
İnsanlar
haklı bu kuş ya Alinin kopteri ya Velinin. .... ya Heliyse?? Belkide
tv de Velikopter dedi ben Helikopter anladım. Tabii yaaa işte bu! Üff
o zaman niye bunlar Alikopter diye bağırışıp duruyorlar
çevremde. iyisimi ben bir daha
ders kitaplarıma bakayım belki bu kopterle ilgili birşey yazar. Şimdi onlara
uyup Alikopter desem, veliye haksızlık yapmış olurum üzülür, ya Veliyse!
Susmak
en iyisi bu durumda . Bir daha .. Ne kopter , ne kopter !!!!!!
----------------------------------------------------------------------------
duygusal bir arkadaşlık edasında,
şimdi yağmur yağmalıydı,
akabinde;
hasretlik bir toprak kokusu,
gırtlama bir çay keyfi,
ve içinde, dost ihanetlerini barındırmayan
sade muhabbetler ,
garip çocuk böyle havada affetmiştir
onu yalnızlığa iten babasını.
her zaman bulunmaz, deşarj anlarıdır bunlar,
serçenin yuvada aşka geldiği andır.
o an;
yağmur çırılçıplak ortadadır,
hem de en masum haliyle.
genç aşıkların,
kırdınlıklarından pişmanlık duyduğu,
otantik bir nisan yağmurudur bu.
ki hiç bir zaman,
böyle anlamlı olmamıştı.
AZİZ ÖREK
--------------------
mavinin şiiri
maviler vardır,
deniz mavi, gök mavi.
ve maviler vardır, başkadır,
güzel
gözlerin gibi.
mavilerdir beni sana bağlayan,
maviş
kedideki maviler.
AZİZ ÖREK
-------------------
bilsen ihaneti nasıl severdim.
hele de sen yokken bir başka olurdu.
kandırırdım seni hep, bir başkasıyla olurdum.
bilsen ihaneti nasıl severdim.
başka kokular çekerdi beni,
başka tene bulaşırdı tenim,
nasıl olsa sevgi de yoktu aşkta,
mutlulukta yoktu SEN'li geçen günlerimde
bilsen ihaneti nasıl severdim.
sadistlik bulaşırdıkanıma,
başka birisi olurdum.
bu şehre layık bir insan gibi,
bir hayvan gibi,
bir gün orada bir gün burada.
bilsen ihaneti,
sana ihaneti,
öyle bir severdim ki...
AZİZ ÖREK
|
|
|
|
Bir kurşun kalem, iki çocuk
Şimdi bu gerçeği dinlemeye hazırmısınız
dostlar? Bir kurşun kalem ve iki kız kardeş, okulları açıldı, ablaları onlara bir kurşun
kalem alabildi. Birisi sabahçı, diğeri ise öğlenci. Bu kurşun kalemin hikayesi çok uzun. Kalemi babaları
kör bir bıçakla açarak önce Ayşe ye verdi. - Al kızım iyi kullan. Öğlenden sonra da Fatoş
kullanacak. (Tabi Fatma büyük şehre uyup oldu Fatoş) Okullar açıldı, Ayşenin bir kurşun
kalemi, bir silgisi ve de defteri var. Ders, tanışma derken öğlen oluverdi. Öğretmeni ödev verdi Ayşe
ye, fakat Ayşe yolda kalem, kalem diyor. Çünkü kalemi şimdi Fatma ya vermeli, peki ödevini nasıl yapacak?
Ancak akşama beraber yapacaklardı. Nitekim okulun önünde kardeşine verdi kalemi. O da aynı aşamalardan
geçti, akşam evde senin, benim kavgası başladı. Anne Hacer dayanamaz, komşuya gider. Komşudan
atılacak ya da elle tutulmayacak bir kalem ödünç alır. Komşularıda kendilerinden iyi değiller
ki, aynı yolun yolcuları. Yazık ki günler böyle geçmeye başlar. Bana ulaşan Aysun öğretmen
okula gittiğimde ağlamaklı. Bende gördüğüm manzara karşısında donup kaldım. Yarı
yıla kadar Aysun öğretmen çabaladı ve artık birileri bir şeyler yapmalı diye düşündü.
Çünkü artık kalem ve silgide kalmadı, durum daha vahim. Kış, üst baş ve bir naylon ayakkabı.
Renkleri bile farklı, eşleri delindiği için renkleri farklı giymiş. Çorabı yoktu, Allahım
bunu ben neden yaşıyorum diye haykırdım. Müdür bey bu ne ki? Gelin benimle dedi ve gittim.... Oradan
kaçarcasına ayrıldım. Döndüğümde okulun bahçesinde müdüre zor ulaştım. Ah kara gözlü, pembe
yanaklı yavrular ah. Ben ölmeliyim sizin için... Sonunda benim değişik ayakkabı giyen kızlarım
oldu ve aileyle tanıştım. Umut oldu iki kızdan sonra, umudu bulmak için ana, baba gayret ettiler.
Gel de ölme şimdi bu ne? oğulları olmalı ya kızlar ne ki umut olacak isim? Şaban, şükrü
ne fark eder. Bilinçsizlik, yakacak ve yiyecek yok, işi yok en önemlisi. Günler aylar böyle geçti, bir yıl sonunda
ziyaretlerine gittiğimde, Hoş beş ettikten sonra, bir ses içeriden şeker mi getirdi diyen bir
çocuk. Aile huzursuz, girip çıkmalar falan. Evet şeker getirdim gel bakayım diye içeri seslendim. Ne
göreyim, güzel mi güzel, zeytin gözlü, gözleri çapaklanmış, öksürük boğuyor.... Hani diye fırladı
geldi. Yeter bu... Hacer bu ney? Allah verdi ablam, Kızacağını bildiğim için sakladım
diyor. Ama, Hacer bundan önce Allah sana bir beyin ve bir beden vermiş,
Allahı dinlesen bunları
kullanırsın. Hacer ah Hacer! ! ... Başını eğdi sustu, ben ağladım. bu savaşa
biri daha, hoş geldin yeter hoş geldin. yeter yeter analar babalar bu çocukların günahı ney? biraz
düşünün, beni bitirmeyin. Ne olur bu yeterleri yitirmeyin, umudu yetiştirin. Yeter, zatürre olmuş canım
çiçeğim. az kaldı kuş olup uçacaktı. yeter tedavi Gördü sağlığına kavuştu yetsin
artık diyorum ve akli veren yüce Allaha, onu Kutsal sayın ve verdiği akli güzel kullanın derim. Bu
gün yirmi üç nisan, bayramınız kutlu olsun yeterler umutlar tüm çocuklar. Sizi çok seviyorum. kucak dolusu güllerle
karışık sevgi yolluyorum canlarım...
Sosuğ
kar yağmaya devam etsede,
eve gitme zamanıdır.
yanlızlığın keyfinde kalarak,
belki bişeyler dökülür,
kalemimden
kağıtlara.
belki bir anı,
belki de birilerini hedef alan,
anlam
dolu bir şiir.
neden yazılmasın ki
kırmızı bir şarap eşliğinde,
beyazlara dalarken
pencereden...
AZİZ
ÖREK
------------------------
O güzelim aşklar yaşanmaz artık,
bir pazar kıskacındayken aşklar.
her sabahı her akşamından farklı yaşanır
bu şehirde,
bu insanların,
bu tarifi imkansız aşklarında.
Hiç kimse,
aşk
yüzünden tutsak değildir bu şehirde
özgürlük bulaştırılmış,
sınıf atlatılmıştır
bu şehirde
bu insanların
bu sınır tanımaz aşklarına.
Aşkın amacı insanları mutlu etmekse,
en büyük aşk buydu belkide .
alan memnun, satan memnun
bu şehirde
bu insanların
bu çılgın aşklarında.
ve bu yüzdendir ki bütün mesajlarda
aşkların bitiş trafiği yer alır.
AZİZ ÖREK
|
|
|
|